Kürtlerin çatışan taraflara endekslenmeye ihtiyacı yok

26.03.2014 rusencakir.com

Serpil İlgün / Tiroj Dergisi

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun daha ilk günlerinde başlayan, “Kürtler AKP’ye destek veriyor” tartışmalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ruşen Çakır: Bir kere Öcalan’ın darbeye karşı hükümetin yanında olduğunu belirten açıklaması var.

“Darbe ateşine odun atmayacağız” sözlerini mi kast ediyorsunuz?
Evet. Çünkü darbe lafı, Başbakan’ın söylediği bir laf. “17 Aralık darbesi” diyor. Dolayısıyla, dili ona yakın bir dildi. Bu aslında anlaşılır bir şeydi ama çok açık ve net bir destek görüntüsüydü.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Şubat ayı başında yaptığınız röportajda hükümete desteğin söz konusu olmadığını söyledi. Kandil’de konuyla ilgili nasıl bir izlenim edindiniz?
Cemil Bayık hareket olarak rahatsız olduklarını ve Öcalan’ın sözünün yanlış anlaşıldığını söyledi. Kendilerinin nötr bir tavır alacaklarını söyledi. Şu bir gerçek, Kürt hareketinin yıllardan beri verdiği mücadelenin ilk aşaması, muhatap alınmak. Çok sancılı bir süreçten sonra bu nihayet oldu. İlki açılım döneminde, ardından Oslo ve son çözüm sürecinde. Bu anlamda baktığımız zaman Kürt hareketi süreç yürüse de, yürümese de, sorun olsa da, bir kere muhatap alınıyor.

Ama bu sorunlu bir muhataplık değil mi?
Muhataplığın derecelerinde sorunlar var, evet. MİT’le görüşüyorlar, Öcalan siyasetçilerle görüşmek istiyor, sivil toplumla falan, bunlar var ama her halükarda o eşik aşıldı. O çok önemli bir eşikti Kürt hareketi için. Öte yandan Gülen hareketini hiçbir zaman yabana atmıyorlar ama Gülen hareketi hala Kürt hareketinin BDP dışındaki boyutlarını muhatap almıyor. Dolayısıyla böyle bir olayda Kürt hareketinin hükümete daha yakın gözükmesi, eşyanın tabiatına uygun bir şey. Bir de görüşmeyi devletle, hükümetle yapıyorlar. Sorunu onlarla çözecekler. Gülen hareketi şu anda devletin içindeki gücünü kaybediyor. Yani, Gülen hareketine yaklaşmasının çok fazla anlamı yok. Ama benim gördüğüm, bu savaşı Kandil’de de çok iyi takip ediyorlar. Şurası da bir gerçek, bu savaş sonuçta bir yere kadar Kürt hareketinin işine yarıyor.

Yani Cemaat -AKP ittifakının bozulması, Kürt hareketini güçlendirdi mi? Dolayısıyla çözüm sürecini?
Kesinlikle. Ancak şöyle bir şey var; sonuçta cemaat çözüm sürecinin önündeki en büyük engeldi. Değişik yerlerde, değişik şekillerde. Çünkü hükümetle arasında bu konuya bakışta çok ciddi stratejik farklılıklar var. En başta şunu söyleyeyim, cemaatin Kürt sorununun çözümüne karşı olduğunu söylemek haksızlık olur.

Ama sorun zaten cemaatin “nasıl bir çözüm” istediği konusu değil mi? Altını çizdiğiniz muhataplık meselesinde mesela…
Evet, Kürt hareketini bypass ederek bir çözüm. “Çözüme karşı değil” derken, Kürtlerin istediğini değil de, Türklerin verdiğine dayalı bir çözüm arayışı var. Bu bir kere olabilecek bir şey değil. Ama her halükarda kendi perspektiflerini ciddi bir şekilde dayattılar. KCK operasyonları, şunlar bunlar, hepsinde cemaatin doğrudan, birinci derecede stratejik aklı vardır. Hükümette bunlara “ya tutarsa” diye yöneldi. Beraber yaptılar ama hükümet kendini çok öne çıkartmadı. Çünkü bu olayın olup olmayacağı belli değildi. Yürümedi, yürümeyince de şimdi olayı cemaatin sırtına yükleyerek çıkmak istiyorlar.
Hükümet, Kürt sorununda kendisine yargı vs. engel çıkarttığını söylüyordu alenen ya da örtülü bir şekilde. Ama şimdi görüyoruz ki istediğini yapıyor. Dolayısıyla hükümetin artık bahanesi kalmadı.


Erdoğan’ın kaderi Kürt hareketinin elinde


17 Aralık, hükümetin Kürt sorununu, dolayısıyla çözüm sürecini ele alışını revize etmiş midir sizce?
Etmek zorunda.

Nasıl?
Daha henüz izlerini çok görmedik. Ama mesela Öcalan fotoğraflarını servis etmesi, BDP’li milletvekillerinin bırakılması budur. 17 Aralık’la ilgilidir.

Verdiğiniz örnekler, AKP’nin Kürt hareketini kendine yakın tutma hamleleri olarak da değerlendirildi?
Kesinlikle. Kürtlerin kendisinin yakınında durması, zaten zor durumda olan hükümeti daha zor durumda bırakacak hareketlere girişmemesi için yaptığı şeyler. Bir de şöyle bir hususu var, bu çok önemli; Cemaatle hükümet savaşının çok ciddi bir uluslararası boyutu var. Uluslararası alanda hükümet çok yalnızlaşmış durumda ve hükümetin elindeki tek koz çözüm süreci. Buna karşılık cemaat, Kürt sorunu konusunda batıyı çok fazla ikna etmiyor.

Gülen’nin BBC’ye verdiği röportajda çözüm sürecine dair “olumlu” cümleler kurması yeterli olmadı diyorsunuz?
Çok geç kalmış bir şey. Bu iş öyle beş dakikada olabilecek bir şey değil. Gülen Cemaati’ni başarıya getiren en büyük stratejisi yumurtaları tek sepete koymamasıydı. Dağıtırdı. Siyasi partilere vs.’lere. Çünkü kimseye tam angaje olmak istemezdi, herkesten istifade etmeye çalışırdı. Şimdi benzer bir şeyi PKK yapmaya çalışıyor. O da tüm yumurtalarını hükümetin sepetine koymak istemiyor. Çünkü bu sürecin nereye varacağı gerçekten belli değil. Buradan çok sert yaralar alabilir. Konjonktür an be an değişiyor, kavganın ivmesi sürekli değişiyor. Şu anda Kürt hareketinin kaderini, herhangi bir savaşan tarafa endekslemesine ne ihtiyacı var, ne de böyle bir akıl dışı strateji var. Hükümete tabii ki daha yakın duruyorlar çünkü çözüm sürecini kaybetmek istemiyorlar. Ama öte yandan cemaate de, mesela Bayık, “kendisini düşman kabul etmemizi gerektirecek çok şeyler yaptılar ama” diyor. Çünkü siyaset yapıyorlar. Şu anda Türkiye’de üç tane lider var. Tayip Erdoğan, Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan. Bunların birbiriyle olan ilişkileri sürekli değişiyor. Eskiden AKP ile cemaat birlikte Kürt hareketine karşı savaşıyordu. Şimdi cemaatle hükümet savaşıyor. Her iki taraf da üçüncü güç olan Kürt hareketini kendi yanında görmek istiyor. Yani hükümet yanında görmek istiyor, cemaat Kürt hareketinin yanına gelmeyeceğini biliyor ama hükümete yakın durmasını istemiyor

Bu strateji AKP’ye çözüm süreci için somut adımlar attırır mı peki? Ve bu seçimden önce olur mu?
Seçimden önce olmaz. Onu Bayık da beklemiyor. Seçim sonrası için beklenti var. Seçime kadar esas hikayenin kampanya ve cemaatle kapışma olduğu belli. Ama AKP seçimden eğer güçlü bir şekilde çıkarsa, bunu yapacaktır. Yapmak zorunda. Burada bence en temel sorun şu; Bugün Türkiye’de liberal vs. birçok insan Kürt hareketini hükümete çok fazla taviz vermekle eleştiriyorlar. Can kurtaran simidi olduğunu söylüyorlar. Çünkü şurası gerçek, Kürt hareketi hükümete mesafe alsa, birkaç karakol bassa Allah göstermesin, hükümet dağılır. Ama bunu yapmıyor. Benim gördüğüm, bunu yapmaması hükümeti çok sevdiği için değil. Erdoğan’ın kaderi bir anlamda Kürt hareketinin elinde. Ama şu anda, Erdoğan’ın dışında hiçbir güç kendilerine çözüm perspektifi sunmadığı için Kürt hareketinin Başbakan’ı yok etme ya da tasfiye sürecine dahil olmasından -ki şu anda uluslar arası alanda Erdoğan’ın tasfiyesi çabaları var ve Cemaat de bunun ciddi bir parçası-, kazanacağı çok fazla bir şey yok. Kaybedeceği çok şey var ama. Eğer bu tasfiyeciler, inandırıcı, ikna edici bir alternatif gösterebilseler ve bu alternatif de çözüm süreci için en azından hükümet kadar bir takım vaatler ve profil sunsa, o zaman belki.


Siyaseti en iyi okuyanlar Kürtler

Kandil, AKP’ye alternatif olarak gösterilen CHP-MHP-ulusalcılar ittifakını nasıl değerlendiriyor?
Böyle bir şeyi dillendirmeye bile utanıyorlar. Türkiye’de Tayyip Erdoğan otoriterleşiyor, iyi güzel. “Yerine CHP-MHP ve AKP’den kopanlar ittifakı koyalım.” Bu Türkiye’de demokrasinin garantisi mi olacak? Zayıf bir hükümet olacağı için, Tayyip Erdoğan kadar güçlü bir otoriterlik sergilemez ama bu Türkiye’de istikrarın garantisi olmayacak. Türkiye ondan sonra çok acayip yerlere savrulabilir. PKK bunu istiyor mu? Sanmıyorum. Şunu söyleyecektim, insanlar Kürt hareketinin kendine güvenini ıskalıyorlar. Yani sanıyorlar ki Kürt hareketi hükümete mecbur olduğu için böyle davranıyor.

Siz nasıl görüyorsunuz?
Ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, benim anladığım kadarıyla şu anda Türkiye’de siyaseti en iyi okuyanlar hem İmralı, hem Kandil’deki insanlar. Bu hareketler şunu çok iyi biliyor; Kürt sorunu bütün sorunların anası. Bunu çözemeyen ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar diğer alanlarda etkili olursa olsun, ömrü uzun değil. Örnekler ortada. Yani PKK’nin gömdüğü kaç tane başbakan, cumhurbaşkanı, bakan, siyasi parti var. Hükümet de bunu biliyor. O yüzden bunu çözmek zorunda.

Bunun farkında ama bir yıldır meselenin esasına ilişkin somut bir adım atmıyor? Neden?
Bu tabii ki bir sorun. Hükümetin elini daha çabuk tutması lazım. Ama şunun ayırdına varmak lazım. Burada siyaseti Kürt hareketi yapıyor. Biz en fazla eleştiririz, şunu yaparız, bunu yaparız. Bakın, yoktan var edilmiş bir hareket var ve bu yoktan var edilmiş hareketin amacı ne? Bir, var kalmak öncelikle. Sonra da güçlenerek var kalmak. Bunu çok iyi öğrenmişler. Ortadoğu denen yerde silahla, şunla bunla -ama sadece silahla da değil- bunu başarmış bir hareketten bahsediyoruz. Ve buradaki insanların hepsi de 30 küsur yıl feleğin çemberinden geçmişler. Sonuçta bu zamana yayma durumunu onların da fazlasıyla gördüğünü düşünüyorum. Şunu söylüyorum; Cemil Bayık’ta ben bir özgüven gördüm. Bütün bunların hepsinin bizden daha fazla farkında. Hükümetin daha fazla uzatarak bir yere varamayacağını söylüyor. Hükümet de bunun çözümünün müzakerelerden geçtiğinin farkında. Şu an geciktiriyor, yarın geciktiriyor, öbürsü gün geciktirecek ama mecburen bunu yapmak zorunda.


Zamana yayma tutumu, hükümetin süreci rehin tuttuğu değerlendirmelerine denk düşmüyor mu?
Rehin alma lafı yanlış, eğer birisi rehin alınmışsa bu Başbakan’dır

Tersi diyorsunuz?
Tabii canım. Yani şöyle bir şeyi düşünsenize, yıllarca terör örgütü diyen, eli kanlı bilmem ne diyen hükümet, Başbakan, PKK’yi ve Öcalan’ı dışlayarak hiçbir şey yapamıyor. Bir zamanlar dediği gibi, “asardım, keserdim” diyebiliyor mu? Ne oldu? Müzakerenin çizdiği alanın içinde hareket ediyor ama burada kendince zaman kazanıyor.
Kürtler kendilerinden çok eminler. Bir de, aceleleri yok. Bu çok önemli. Şimdi bazı insanların bir takım aceleleri var, özellikle aydın kesiminde, şurada burada “hadi bir an önce olsun” tavrı var. Kürt hareketi bu noktaya 30 küsur yılda ve çok önemli bir eşiğe geldi. Aceleleri yok. Buradan bir zarar gelecekse, en büyük zararın hükümete geleceğinin farkındalar. Yani Kürt hareketi ne olur, en fazla yeniden silaha sarılır ki, isteseler şu anda konjonktür onlar için çok elverişli. Hem bölgenin durumu, hem Suriye, Rojava, hem Türkiye’deki istikrarsızlık vs. Bunu yapmıyor olmalarını birileri hükümete kıyak gibi görüyor. Değil. Hükümetin işine geliyor olabilir ama bu stratejiyi hükümete kıyak stratejisi olarak yapmıyorlar. Kendilerine uygun strateji olarak yapıyorlar.

Af, Türkiye gündemine gelecek

Gönderme yaptığınız liberal, demokrat aydınların şöyle de bir argümanı var; “hukuku yok eden, interneti yasaklayan bir hükümetten Kürt sorunun çözmesini nasıl beklersiniz?
Bunlar bakıldığı zaman mantıklı akıl yürütmeler ama şöyle de düşünelim; Türkiye’deki demokrasi sorunun temelinde Kürt sorunu yok mu? Eğer Kürt sorunu çözülürse Türkiye’de, zaten Türkiye’nin demokratikleşme sorunu otomatik olarak çözülecektir. Yani “otoriterleşen adam, senin sorununu çözemez” diyene, “Kürt sorununu çözmek zorunda olan bir insanın otoriterleşme imkanı da kalmaz” demek lazım. Bir de şunu unutmayalım; bu eleştirilerin büyük kısmı kişisel. Büyük kısmı hükümetle arası iyiken, benzer eleştiriyi yapanları susturuyorlardı. Hükümetle, esas olarak da Tayyip Erdoğan’la olan bir takım kişisel meseleleri insanlar fazlasıyla siyasal alana taşıyor ve kendi kişisel meselelerini Kürtlere çözdürmek istiyorlar. Çünkü hükümet üzerinde etkili olma imkanlarını da tükettiler. Buna vekalet savaşı deniyor. Kendi savaşlarının vekaletini Kürtlere vermek istiyorlar. Ama Kürtler yıllarca savaşmış insanlar, ilk defa barışın ucunu yakalamışken başkasının savaşını yürütmek adına, kendi barış ihtimalini niye riske atsın? Yani, internet için milyonlarca insan sokağa çıkacak da Öcalan’dan talimat geldi ve Kürtler köşe başlarını mı tuttu? Yok. Öyleyse gidin onu örgütleyin. Bunu niye Kürt hareketine havale ediyorlar?



Balyoz tutukluları Cumhuriyet gazetesine, kendi geleceklerinin açılım sürecine endeksli olduğunu, genel seçimler öncesinde bir af çıkabileceğini söylediler. Erdoğan’ın “orduya kumpas” nitelemesi, askerle ittifak olarak yorumlanmıştı, biliyorsunuz. Bu ittifakın çözüm süreci için anlamını, balyoz tutuklularının yeniden gündeme getirdiği af konusu ile birlikte değerlendirdiğinizde ne söylersiniz? 
Af meselesi bir şekilde Türkiye’nin gündemine gelecek ve büyük bir ihtimalle. Askerler, Ergenekoncular vs. her ne kadar “biz onlarla aynı şeyden istemiyoruz” deseler de, büyük bir ihtimalle şöyle bir şey olacak; bu sürecin bir aşamasında Kürtlerin serbest bırakılması gündeme gelecek kaçınılmaz olarak. Bir şekilde Öcalan’ın, serbest bırakılmasa bile ev hapsi vs. gibi kademeli geçişler gündeme gelmek zorunda. Bunun kamuoyunun belli kesimlerine kabul ettirebilmek için de öteki taraftaki insanlara böyle bir şey yapabilirler. Yani sadece “Kürtlere yapmıyoruz, Türkiye beyaz sayfa açıyor” vs. deyip herkesi işin içen katan bir düzenleme yapabilirler.


BDP Siyaseti ‘Bölge’ye taşıyacak

BDP/HDP oylarının yükseliyor olması, hem çözüm sürecini, hem Türkiye’nin bu kaotik durumunu nasıl etkiler?

Öyle iddialı adaylar koyuyor ki BDP, Ahmet Türk’ü, Gültan Kaşanak’ı, Osman Baydemir’i, Sırrı Sakık’ı, bunların kazanması durumunda resmen kalelere komutanlar yerleştirmiş gibi bir şey olacaklar. Bu aslında Kürt hareketinin yerel seçimlere nasıl stratejik baktığını gösteriyor. Özerklik meselesi falan tartışma yarattı ama her halükarda çözüm sürecinin ilerlemesi durumunda bir statü tartışması gündeme gelecek kaçınılmaz olarak. Ve adı ne olursa olsun, yerel yönetimler birinci derecede önem kazanacak. Kürt hareketi bunun hazırlığını yapıyor. Onların kendilerine güvendiklerini ve buna hazırlıklı olduklarını buradan da görüyoruz. Hükümetle anlaşırlar, anlaşamazlar onlar ayrı şeyler. Ama bu kadrolardan bir de şöyle bir şey çıkıyor, hükümetle Kürt hareketi arasında çatışma yeniden yaşanırsa, bu çatışma büyük ölçüde sivil bir çatışma olacak. Yerel yönetimlerin de bunun ana merkezleri olacağını varsayabiliriz. Daha sivil itaatsizlik anlamında. Çünkü Ankara merkezli siyaset şimdiye kadar yapılıyordu, şimdi anladığım kadarıyla BDP siyaseti bölgeye taşıyacak.


AKP ve Cemaat bir daha ittifak etmez


Ara ara 17 Aralığın hasar tespit raporlarını yayınlıyorsunuz. Geldiğimiz noktada AKP ve Cemaat cephelerinde son durum nedir?
İkisi de çok kötü sıkışmış durumda. Şimdi küçük küçük hamleler oluyor, kayıtlar yayınlanıyor vs. Bu, her iki tarafa da çok ciddi zarar veriyor. Birbirlerinin altını oyuyorlar. Bundan sonra yapacakları saldırılar o kadar öldürücü olabilir ki, geri dönüşü kesinlikle mümkün olmaz. Onu yapmaya her iki taraf da çok korkuyor.

Öldürücü darbeyle yazılarınızda da sözünü ettiğiniz hükümetin cemaate yönelik büyük operasyonunu mu kastediyorsunuz?
Evet, ama mesela operasyonu yaptınız mı artık onun geri dönüşü yok. O üzerinizde hep kalır.

Kalır derken?
Şöyle kalır; 10 yıl sonra insanlar bu detaylara bakmaz, “dindar başbakan dini grubu içeri attı” olur. Bunu yapmak için her iki tarafın da ellerinde çok ciddi kozları var ama bu kozları kullandıkları takdirde geri dönüş iyice imkansız olacak.

Şu zamana kadar olanlardan sonra hala geri dönüş durumu olabilir mi?
Hala var. Tabii çok zor ama hala birbirlerine yönelik altın vuruşu yapmadıkları müddetçe dönüş var.

Bu dönüşü, yeniden birlikte hareket etme olarak mı anlayalım?
Bu yapı bir daha birbiriyle ittifak etmez. Bu çok net. Ateşkes olabilir. Çok zor bunun farkındayım. Ama bir yerden sonra bundan bir şey çıkmayacağını ve her iki tarafın da zarar gördüğünü görmüyor olamazlar. Onun için hep bir yatışma, ertelenme, dondurulma ihtimalini gözden uzak tutmamak lazım.


Dolayısıyla Kürt hareketinin tavrı, burada belirleyici faktörlerden biri?
Kesinlikle. Şu anda Kürt hareketi bu sürece müdahale etmek istesin, sürecin akışını değiştirir.
Bu kavga tüm Türkiye’yi ilgilendirdiği gibi Kürtleri de çok fazla ilgilendiriyor ama şu haliyle dışarıda kalmak onlar için daha akıl karı. Ama şunu unutmamak lazım; öyle bir hesaplama yaparlar ki, müdahil oldukları zaman çok şey kazanma ihtimalleri belirir, o zaman ederler ama şu anda belli ki öyle bir şey yok. 




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.03.2025 Erdoğan’ın on yanlış hesabı ve bundan sonrası için beş tespit
16.03.2025 İmamoğlu’nun diploması silahı siyasi iktidarın elinde patlayabilir
16.03.2025 Kürtler’den çok Kürt milliyetçisi, Apo’dan çok Apocu olanlar var
14.03.2025 Haftaya Bakış (258): Erdoğan İmralı heyetiyle buluşacak | Suriye'de tarihi anlaşma | İmamoğlu'nun kampanyası
10.03.2025 Bir Mozaik Olarak Türkiye son bölüm: Bu topraklarda bir arada yaşamanın tarihi | Cemal Kafadar anlattı
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
07.03.2025 Haftaya Bakış (257): Yeni Çözüm Süreci | Gözler Kandil'de | İmamoğlu kampanyayı başlattı
06.03.2025 Esas amaç Erdoğan’ı yeniden seçtirmek mi?
06.03.2025 Bir mozaik olarak Türkiye (56): Prof. Ali Yaycıoğlu ile Türkiye’de Türkler
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
24.03.2025 Erdoğan’ın on yanlış hesabı ve bundan sonrası için beş tespit
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı